Akşemseddin köse miydi?

Fatih Sultan Mehmed'in akıl hocası olarak bilinen Akşemseddin köse miydi? İşte tarihi kaynaklardan köse olduğuna dair detaylar..

Akşemseddin köse miydi?
Son Güncelleme: 23 Ağustos 2019 Cuma 11:51
4 Nisan 2018 Çarşamba 10:21

Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşayan ve bu dönemde oldukça önemli işler yapan önemli isim Akşemseddin köse miydi? sorusu merak ediliyor. Fatih Sultan Mehmed'in akıl hocası olarak bilinen ve Fatih'in İstanbul'u fethetmesinde büyük payı olan Akşamseddin hakkında detaylı bilgi haberimizde..

KÖSELİK NEDİR?

Bu sorun genellikle erkeksi görünümün tam olmaması ve gerçek yaşından daha genç göstermesidir. İlk olarak küçük kılsız alanların oluşmasıyla kendini gösterir. Bu gibi dökülmeler saç, göğüs gibi vücudun herhangi bir yerini etkileyebilir.

KÖSELİĞİN NEDENLERİ

Köselik için birden fazla sebep sayılsa da çok sık rastlanan 2 sebep göz önündedir. İlk olarak psikolojik yani; Üzüntü, sıkıntı, stres, ciddi bir hastalık, depresyon, aile faciaları, kazalar, sınav dönemi gibi zamanlarda kendini gösterir. İkinci İse mantar enfeksiyonu bölgesi kıllarının çıkmasına etken hormonun eksikliği veya yokluğu o bölgede meydana gelecek sakal kökü olmamasıdır. Bununla birlikte köselik genetik bir durum olarak ta karşımıza çıkmaktadır ve bu gibi durumlarda yapılacak çok şey yok gibidir.

KÖSELİĞİN TEDAVİSİ

Hormon eksikliğinde ya da yokluğunda hormon tedavisiyle sakal çıkartılabilir ama bu çok düşüktür. Erkeklerde testosteron hormonu sayesinde sakal çıkar. Hormon tahlili yaptırarak sakal çıkmama nedeninin hormon olup olmadığı anlaşılır. Eğer hastada sakal kökü yok ise tedavi cevap vermez. Genetik sorunlarda yapılan tedavi arasında mezoterapi en çok verim alınabilen bir yöntemdir ve köse olan bölgeyi canlandırmada oldukça başarılı olabilen bir yöntem olarak bilinmektedir. En etkin çözüm sakal ekimidir. Ekimde enseden alınan kökler sayesinde sakal alanında belirlenen oranda doğal açılarla ekim gerçekleştirilir.

AKŞEMSEDDİN KÖSE MİYDİ?

İşte Akşemseddin'in köse olduğu bilgisini veren detay:

Oysa Akşemsettin köseydi. Köse olduğu pek çok tarihi kaynakta var. Mesela bir anektod şudur. Hacı Bayram-ı Veli kendisine 'İstanbul'u fethedebilecek miyim?' diye soran 2. Murad'a 'Hayır! Sana da oğlun Alaaddin'e de değil; şu kundaktaki bebeyle (Fatih), bizim köseye kısmet olacak,' diyor. 'Bizim köse' dediği kişi, öğrencilerinden biri olan Akşemsettin'dir. İsmindeki 'ak' sıfatı sakalından gelmez."

AKŞEMSEDDİN KİMDİR?

İstanbul’un manevî fâtihi ve büyük velî. İsmi Muhammed bin Hamza olup, lakabı Akşeyh’dir. Evliyânın büyüklerinden Şihâbüddîn Sühreverdî’nin neslinden olup, nesebi hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk”a ulaşır. Hacı Bayram-ı Velî’nin, ona; “Beyaz (ak) bir insan olan Zeyd’den, insan cinsinin karanlıklarını söküp atmakta güçlük çekmedim” demesi sebebiyle, Akşemseddîn lakabı verilmiştir. Riyazet sebebiyle benzinin solması, saçının-sakalının ağarması ve ak elbiseler giymesinden dolayı Akşemseddîn denildiği de rivayet edilmiştir. 1390 senesinde Şam’da doğdu. Akşemseddîn, küçük yaşta Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Yedi yaşında babası ile Anadolu’ya gelip, Amasya’nın Kavak nahiyesine yerleşti. Velî ve büyük bir âlim olan babası vefât edince, tahsîllne devam ederek genç yaşta zamanın naklî ve aklî ilimlerini tahsil etti.

Zekî ve kabiliyetli bir zât olan Akşemseddîn, akranlarından daha üstün derecelere kavuştu, ilim tahsîlini tamamladıktan sonra, Osmancık’da müderris oldu. Günün belli saatlerinde ders veriyor, diğer zamanlarında nefsinin terbiyesi ile meşgul oluyor ve takva üzere bulunuyordu. Yüksek ahlâk sahibi idi. Bulunduğu yerde hâllerini bilenler ona, zamanın büyük velîsi Hacı Bayram-ı Velî hazretlerine gitmesini tavsiye ettiler. Ankara’ya giderek Hacı Bayram-ı Velî ile görüştü ise de talebesi olamadı. 1436 senesinde meşhûr velî Şeyh Zeynüddîn’e talebe olmak için Haleb’e giderken, yolculukta gördüğü rüya üzerine Hacı Bayram-ı Velî’nin yanına gitmek üzere geri döndü. Ankara’ya varınca, tarlada bulunan Hacı Bayram-ı Velî’nin yanına gitti ise de iltifat görmedi. Hacı Bayram-ı Velî, bir süre sonra talebeleriyle yemek yemeğe başladı. Akşemseddîn, yemek sırasında, köpeklerin önüne konan yemekten yiyince, Hacı Bayram-ı Velî onun bu tevâzuuna dayanamayarak; “Köse! Kalbimize girdin, gel yanıma” diyerek iltifatta bulundu. Akşemseddîn buna çok sevinerek, kendini onun irfân meclisine verdi. Tasavvuf yolunun bütün inceliklerini öğrendi ve Hacı Bayram-ı Velî’den icâzet (diploma) aldı.

Akşemseddin Tıp Alanında Çalışmalar Yaptı

Akşemseddîn, aynı zamanda tıb ilminde de kendini yetiştirdi. Bilhassa bulaşıcı hastalıklar üzerinde çalıştı. Bu konuda yaptığı araştırmalar sonunda; “Hastalıkların insanlarda birer birer ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülemeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar vâsıtası ile olur” kanâatına vardı. Aynı zamanda hekim olan Akşemseddîn, bundan beş yüz sene önce mikrobun tarifini yapmış, her türlü hastalığı, gözle görülemeyecek kadar küçük canlıların yaptığını, Pasteur’ün, teknik âletler sayesinde, Akşemseddîn’den dört asır sonra varabildiği neticeyi dünyâda ilk defa haber vermiştir. Akşemseddîn, aynı zamanda ilk kanser araştırmacılarındandır. O devirde Seratan denilen bu hastalıkla çok uğraşmış ve sadrâzam Çandarlı Halîl Paşa’nın oğlu kazasker Süleymân Çelebi’yi tedâvî etmiştir. Ayrıca hangi hastalıkların, hangi otlardan hazırlanan ilâçlarla tedâvî edileceğini çok iyi bilirdi. Akşemseddîn, bir çok talebe yetiştirmiştir. Bunlar arasında, zahirî ve bâtınî ilimleri bilen yedi oğlu da vardı. Oğulları; Muhammed Sa’dullah, Muhammed Fazlullah, Muhammed Nûrullah, Muhammed Emrullah, Muhammed Nasrullah, Muhammed Mîr’ul-Hudâ ve Muhammed Hamîdullah’dır. Halîfeleri ise; Muhammed Fazlullah, Harizat-üş-Şâmî Mısırlıoğlu, Abdurrahîm Karahisârî, Muslihuddîn İskilîbî ve İbrâhim Tennûrî’dir.

Akşemseddin ve Fatih Sultan Mehmed Dönemi

Osmanlı sultânı ikinci Murâd Han, Hacı Bayram-ı Velîyi son derece sever ve Edirne’ye geldiğinde sık sık sohbetlerinde bulunurdu. Ona bir gün İstanbul’un fethi hakkında soru sorunca, Bayram-ı Velî; “Allahü teâlâ ömrünüzü ve devletinizi ziyâde etsin. Yalnız, İstanbul’un alındığını ne sen ne de ben görebileceğiz” dedi. Sonra, bir köşede oynayan Şehzâde Mehmed (Fâtih) ile hizmet için kapı eşiğinde bekleyen Akşemseddîn’i göstererek; “Ama şu çocukla, bizim köse görürler” buyurdu. Sultan Mehmed Han, muhteşem ordusu ile İstanbul’u fethe çıktığında, Akşemseddîn, Akbıyık Sultan, Molla Fenârî, Molla Gürânî, Şeyh Sinân gibi meşhur âlim ve velîler, talebeleriyle birlikte orduya katılmışlardı. Orduya ayrı bir şevk ve azim veriyorlardı. Akşemseddîn, fetih sırasında Sultân’a gerekli tavsiyelerde bulunarak yeni müjdeler veriyordu. Sultân’ın isteği üzerine ve Allahü teâlânın izni ile fethin ne gün olacağını bildiren Akşemseddîn, Sultan şehre girerken yanında yer aldı. Fetih ordusu İstanbul’a girdikten sonra, İslâmiyet’in harb ile ilgili hukukunun gözetilmesini genç pâdişâha tekrar hatırlattı ve buna göre hareket edilmesini bildirdi. Sultân’ın, Eshâb-ı kiramdan Eyyûb-i Ensârî’nin kabrinin bulunduğu yeri sorması üzerine, Akşemseddîn; “Şu karşı yakadaki tepenin eteğinde bir nûr görüyorum. Orada olmalıdır” cevâbını verdi. Ertesi gün orası kazıldı ve kabri ortaya çıktı (Bkz. İstanbul’un Fethi).

Akşemseddîn, İstanbul’un fethinden sonra Göyük’e yerleşti ve vefâtına kadar orada kaldı. Göynük’e yerleştikten sonra, bir taraftan âhiret hazırlığı yapıyor, diğer taraftan da küçük oğlu Hamîdullah’ın ilim ve terbiyesi ile meşgul oluyordu. “Bu küçük oğlum, yetim, zelîl kalır; yoksa, bu zahmeti çok dünyâdan göçerdim” derdi. Bir gün hanımı dedi ki: “Göçerdim dersin yine göçmezsin.” Bunun üzerine; “Göçeyim” deyip mescide girdi. Akrabasını ve evlâdını topladı, vasiyyetini yaptı, helâllaşıp veda eyledi. Yâsîn-i şerîfi okumaya başladı. Sünnet üzere yatıp, temiz ruhunu teslim etti (1460). Göynük’teki târihî Süleymân Paşa Câmii’nin bahçesine defnedildi. Daha sonra oğullarının kabri ile beraber bir türbe içine alındı.

Bu içeriğimize de göz atabilirsiniz clear_all

Yorumlar