Ankara, AB ile ilişkilerin yeniden canlanması için hazırlık yapıyor

Ankara'da Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden canlandırılması için hazırlıklar yapılmaya başlandı. Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya yeni yazısında 29 Ağustos'ta Reform Eylem Grubu'nun toplanacağını yazdı. Buna göre Avrupa Konseyi'nin izleme sürecinden çıkmak için gerekli adımlar atılacak.

Ankara, AB ile ilişkilerin yeniden canlanması için hazırlık yapıyor
Son Güncelleme: 23 Ağustos 2019 Cuma 11:55
24 Ağustos 2018 Cuma 09:44

Muharrem Sarıkaya yazısında, ''Avrupa Birliği ile ilişkileri canlandırmak için bayram boyunca hazırlıklar yapıldı. İşte AB ile yeni dönem için atılacak adımların yol haritası:

1- İki yıl aradan sonra Reform Eylem Grubu 29 Ağustos’ta yeniden toplanacak; tutukluluk süreçlerini de kapsayan yeni reform paketi hazırlanacak.

2- Avrupa Konseyi’nin izleme sürecinden çıkmak için gerekli adımlar atılacak.

3- Hollanda ile diplomatik temas için ortak açıklama yapılacak.

4- Brüksel ile donan müzakereler askıdan indirilecek, vize ve Gümrük Birliği dahil atılması gereken adımlar tekrar masaya konulacak. 

Bırakıldığı yere dönülüp, daha hırs ve azimle yeni başlangıç yapılacağının sözüdür “Nerede kalmıştık!..”

Ankara, Avrupa Birliği (AB) ile iki yıldır unutulma noktasına gelen ilişkileri askıdan indirip, yeni bir başlangıç yapmanın ilk adımını atmaya hazırlanıyor.

Dilerseniz ABD ile yaşanan gerilimin gittikçe girift hale gelen krize dönüşmesinin getirisi olarak değerlendirin…

İsterseniz de Türkiye’nin yaşadığı her ekonomik kriz sonrası sığındığı liman olarak görün…

Ankara, bayram süresince AB ile yeni bir başlangıç yapmak, kaldığı yerden daha azimli bir yolculuğa çıkmanın hazırlığını yaptı.

İKİ YIL SONRA REG

Bunları karar altına almak için 2003’ten bu yana AB sürecindeki önemli reformların karar merkezi olan Dışişleri, Adalet ve İçişleri bakanlarından oluşan Reform Eylem Grubu (REG) 29 Ağustos’ta toplantıya çağrıldı.

Daha önce Reform İzleme Grubu (RİG) olan yapı, “izleme” kavramı edilgen çağrışım yaptığı için “Reform Eylem Grubu” na (REG) dönüştürüldü.

Amaç, REG’in izlemekle kalmayıp, siyasi reformların hazırlanması, TBMM’de teklife dönüştürülerek yasalaşması ve uygulamaya yansıtılmasıydı.

Kurulduğu 2003’ten beri 28 kez buluşan REG, son toplantısını 28 Kasım 2014’te yaptı, o tarihten sonra bir daha biraraya gelmedi.

Oysa REG, Ulusal Program’ın koyduğu hedefler doğrultusunda Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi için gerekli mevzuat uyumlaştırma çalışmalarının yanı sıra, önemli reformlara da imza atan en önemli yapıydı.

BRÜKSEL İLE YENİDEN

AB ile siyasi kriterlere ilişkin uygulama sorunları 3 bakanın biraraya gelmesiyle aşılırken, Anayasa değişiklik paketi, yargı reformu ve yolsuzlukla mücadele stratejileri, demokratik açılım sürecine ilişkin kararların hazırlanmasında da önemli rol üstlendi.

REG’in sekretarya işlerini AB Bakanlığı yürütüyordu.

Yeni hükümet sistemi düzenlemesiyle AB Bakanlığı’nın aktarıldığı Dışişleri Bakanlığı bu görevi üstlendi.

Bakanlık’taki yeniden yapılanma ile de yeni atanan bakan yardımcılarından Büyükelçi Faruk Kaymakçı’ya AB konuları bağlandı.

Bir anlamda AB ile müzakereleri yürütecek yeni “Başmüzakereci” sıfatı da Kaymakçı’ya tevdi edildi…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na AB ile ilişkilerin canlandırılması talimatını vermesiyle de adımlar hızlandı...

Bu kapsamda geçmişte AB Bakanlığı görevlerinde bulunan, Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır da REG toplantısına davet edildi.

HEDEF, ‘DENETİMDEN’ ÇIKMAK

AB’den son dönem gelen olumlu açıklamalar da adımları cesaretlendirdi, tedbirlere ilişkin ilk taslak ortaya çıkarıldı.

Aktarıldığına göre 2 yıl sonra toplanacak REG’de en önemli gündem Türkiye’nin “denetim sürecine” sokulduğu Avrupa Konseyi’nin beklentilerine dönük reformları belirlemek.

Çünkü Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Denetim Komisyonu, 2017 Mart’ındaki toplantısında kabul ettiği raporla Türkiye’yi “siyasi ve hukuki olarak denetime almayı” kararlaştırdı.

OHAL ve “ifade özgürlüğünün önündeki engellerin” kaldırılmasını, “orantısız uygulamalara” son verilmesini, KHK ile devlet memurlarının ihracını, gazeteci ve siyasetçilerin de arasında bulunduğu kişilerin tutukluluk sürelerini de kararının gerekçeleri arasında saydı.

2018’DE OLMAZSA, MÜZAKERE BİTER

Konsey, Türkiye’den Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerini de dikkate alarak 2018 sonuna kadar eksikliklerini gidermesini istedi.

Türkiye'nin AKPM’nin kabul ettiği beklentileri yerine getirmemesi, Kopenhag siyasi kriterlerinden uzaklaştığı anlamına gelecek ve AB ile müzakere süreci tamamen kaybedilecek.

Ankara bunu da dikkate alarak ilk adımda OHAL’i kaldırdı, kurduğu OHAL Komisyonu aracılığıyla suçsuz bulunanların kamu görevine iadesinin yolunu açtı…

Son olarak da uzun süredir tutuklu olan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Başkanı Taner Kılıç ile sınırı geçtikleri için tutuklu olan Yunan askerleri serbest bırakıldı.

AB içinde memnuniyet yaratan adımlar olarak kabul edilmekle birlikte, tutuksuz yargılama ile ilgili beklentilerin karşılanmadığı kayda geçirildi. 

TUTUKSUZ YARGILAMA

REG bu kapsamda Avrupa Konseyi (AK) denetim sürecinden çıkmak için tutuksuz yargılamaya dönük düzenlemelerin de arasında bulunduğu bazı adımları masaya yatıracak.

Türkiye’nin yatırımcılar için de güvenli liman olduğunu gösteren hukuki bazı yeni paketler de görüşülecek.

Bu kapsamda “Bu reformlar Rahip Brunson’u da kapsama alıcı gelişme yaratır mı?” diye sordum.

Konuyla ilgili etkin isim, “O meseleyi bizzat ABD Başkanı Trump gereksiz şekilde başka boyuta taşıdı; Brunson’a ilişkin beklenti yaratılmamalı, bu aşamadan sonra da zor” dedi.

Ankara’nın atacağı adımların arasında vizesiz Avrupa ve Gümrük Birliği konuları da yer alıyor.

İki yıldır Brüksel ile buzdolabına alınan ilişkilerin yeniden ısıtılması, AB başkentleri ile temasın sıklaştırılması da gündemde.

İLK ADIM HOLLANDA İLE

İlk adım da Hollanda ile atılacak. 16 Nisan 2017 referandum sürecinde yaşanan krizle siyasi ilişkileri kopma noktasına gelen iki ülke yeni bir başlangıç yapacak.

Her iki ülkenin başkentinden, bozulan ilişkilerin restorasyonu konusundaki irade beyanını içeren açıklama yapılacak.

Şunu belirtmeliyim ki; Ankara, AB ile ilişkilerinin en sıcak olduğu 2005- 2010 sürecine dönme konusunda kararlı…

Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda uluslar arası konjonktürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin etkin bir üyesi olmuştur. Bu doğrultuda, insanlık tarihinin en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda bulunmuştur. Türkiye adına bu başvuruyu, dönemin Demokrat Parti lideri ve Başbakanı Adnan Menderes yapmıştır. Menderes, bu başvuruyla, Türkiye'nin Avrupa'ya ilk adımı attığını ifade etmiştir.

Avrupa Birliği ile Ortaklık Kuruluyor: Ankara Anlaşması
AET Bakanlar Konseyi, Türkiye'nin yapmış olduğu başvuruyu kabul ederek üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanmasını önermiştir. Söz konusu Anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ankara Anlaşması, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki temelini oluşturmaktadır. Anlaşma'ya imza atan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, Avrupa Birliği'ni, "Beşeriyet tarihi boyunca insan zekâsının vücuda getirdiği en cesur eser" olarak tanımlamıştır.

Ankara Anlaşması'nın 2. maddesinde Anlaşma'nın amacı şöyle belirtilmektedir: "Türkiye ekonomisinin hızlı kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi özendirmektir."

Ankara Anlaşması'nın 28. maddesi ise Türkiye'nin üyeliğini düzenlemektedir: "Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye'ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler."

Bu maddeden açıkça anlaşılmaktadır ki, "Türkiye-AET ortaklık ilişkisinin nihai hedefi Türkiye'nin Topluluğa tam üyeliğidir." Ankara Anlaşması, Türkiye'nin AET'ye entegrasyonu için hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olmak üzere üç devre öngörmüştür. İlk dönem, Anlaşma'nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibarıyla başlamıştır. Taraflar arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik ‘Hazırlık Dönemi' olarak belirlenen bu dönemde, Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir. Tesis edilen ortaklık ilişkisinin işleyişine yönelik olarak iki taraf arasında bazı kurumlar oluşturulmuştur. Bunlar arasında en üst düzey karar alma organı ise Ortaklık Konseyi'dir.

Her Şey Takvimine Göre İlerliyor, Katma Protokol İmzalanıyor...
13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol ile birlikte, Ankara Anlaşması'nda öngörülen hazırlık dönemi sona ermiş ve "Geçiş Dönemi"ne ilişkin koşullar belirlenmiştir. Bu dönemde taraflar arasında sanayi ürünleri, tarım ürünleri ve kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ve Gümrük Birliği'nin tamamlanması öngörülmüştür.

1971 yılı itibarıyla, Katma Protokol çerçevesinde, Topluluk, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye'den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak sıfırlamıştır. Buna karşılık, Türkiye'nin AB kaynaklı sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini tedricen sıfırlaması öngörülmüş ve böylece Gümrük Birliği'nin fiilen yürürlüğe girmesi için 22 yıllık bir süre tanınmıştır.

Türkiye-AB ilişkileri, 1970'li yılların başından 1980'lerin ikinci yarısına kadar, siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı istikrarsız bir seyir izlemiştir. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından ilişkiler resmen askıya alınmıştır.

AB Yolunda Kararlıyız: Tam Üyelik Başvurusu Yapılıyor...
1983 yılında Türkiye'de sivil idarenin yeniden kurulması ve 1984 yılından itibaren Türkiye'nin ithal ikameci politikaları hızla terk etmesi ile beraber, Türkiye'nin dışa açılma süreci başlamıştır. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır.

Türkiye, 14 Nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması'nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989'da açıklamış ve kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca, Türkiye'nin, Topluluğa katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle, üyelik müzakerelerinin açılması için bir tarih belirlenmemesi ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi önerilmiştir.

Bu öneri Türkiye tarafından da olumlu değerlendirilmiş ve Gümrük Birliği'nin Katma Protokol'de öngörüldüğü şekilde 1995 yılında tamamlanması için gerekli hazırlıklara başlanmıştır. İki yıl süren müzakereler sonunda 5 Mart 1995 tarihinde yapılan Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, Türkiye-AB Ortaklık İlişkisinin "Son Dönem"ine geçilmiştir (Bkz. III. Gümrük Birliği). Gümrük Birliği, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin en önemli aşamalarından biridir ve Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ayrı bir boyut kazandırmıştır.

Türkiye Artık Aday Bir Ülke...
Türkiye-AB ilişkilerinin dönüm noktası, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'dir. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'nin adaylığı resmen onaylanmış ve diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille ifade edilmiştir.
Helsinki Zirvesi'nde, diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlanmasına karar verilmiştir. Türkiye için hazırlanan ilk Katılım Ortaklığı Belgesi 8 Mart 2001 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylanmıştır. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program v takvimimizi içeren Ulusal Program, 19 Mart 2001 tarihinde Hükümetimiz tarafından onaylanarak Avrupa Komisyonu'na 26 Mart 2001 tarihinde tevdi edilmiştir.

Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Birliği tarafından, 2003, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında tekrar gözden geçirilmiştir. Ulusal Program ise, 2003, 2005 ve 2008 yıllarında güncelleştirilmiştir. Avrupa Birliği'ne üyelik yolunda kararlılığını her fırsatta ortaya koyan siyasi irade, reform çabalarına da ivme kazandırmıştır. Böylece, müzakerelerin açılması için ön şart olan siyasi kriterlerin karşılanmasına yönelik uyum yasası paketleri yoğun bir şekilde Meclisten geçirilmiştir. Temel hak ve özgürlüklerin kapsamını genişleten, demokrasi, hukukun üstünlüğü, düşünce, ifade özgürlüğü ve insan hakları gibi alanlarda mevcut düzenlemeleri güçlendiren ve güvence altına alan reformlara devam edilmiştir. Bu çerçevede 2002-2004 yılları arasında 8 Uyum Paketi, 2001 ve 2004 yıllarında da 2 Anayasa Paketi TBMM'de kabul edilmiştir. 

17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi'nde, AB-Türkiye ilişkilerinde bir dönüm noktası daha yaşanmış ve Zirve'de Türkiye'nin siyasi kriterleri yeteri ölçüde karşıladığı belirtilerek 3 Ekim 2005'te müzakerelere başlanması kararı alınmıştır.

Müzakereler Başlıyor...
3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg'da yapılan Hükümetlerarası Konferans ile Türkiye resmen AB'ye katılım müzakerelerine başlamıştır. Yine aynı gün bir basın toplantısı düzenlenerek Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştır. Böylece, Türkiye ile AB arasındaki inişli çıkışlı ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmiştir. 

Katılım Müzakerelerinde mevcut durumda şu ana kadar 16 fasıl müzakerelere açılmış, bir tanesi geçici olarak kapatılmıştır.

Bu içeriğimize de göz atabilirsiniz clear_all

Yorumlar