Postmodern darbe ne demek? 28 Şubat'a neden Postmodern darbe deniliyor?

Türk siyasi tarihinin karanlık sayfalarına adını yazdıran Postmodern darbe ne demek? 28 Şubat'a neden Postmodern darbe deniliyor?

Postmodern darbe ne demek? 28 Şubat'a neden Postmodern darbe deniliyor?
Son Güncelleme: 23 Ağustos 2019 Cuma 11:49
28 Şubat 2018 Çarşamba 11:06

Postmodern darbe olarak adlandırılan ve yeni bir siyasi dönemin kapılarını aralayan 28 Şubat'ta ne oldu. 28 Şubat'te ne oldu? 28 Şubat'a neden Postmodern darbe deniliyor. İşte 28 Şubat 1997 yılına dair merak edilenler..

Postmodern nedir?

Kavramlar o kadar birbirlerine yakınlar ki ayırt etmek gerçekten zor, insaoğlu teknolojininde gelişimiyle beraber modernleşme konusunda süratle yol aldı. Bugün tüm dünyada modernizm'in etkisini görebilmek mümkün. Kavram karmaşına son vermek için kavramları tek tek açıklayalım;

Modern kelimesi "Çağdaş, bugünkü" anlamı taşımaktadır. Yani birşey modern ise çağdaş ve bugünü temsil eden birşeydir.

Modernizm'de; Çok görülen, çok bilinen, tanınmış gelenekleri, sanatsal, edebi, sosyal organizasyon ve gündelik yaşamın geçerliliğini yitirdiği fikriyle ortaya çıkmıştır.

Postmodernizm; Modernizm sonrası ve ötesi anlamındadır. Modernitenin sorgulanması, insanı merkeze alan, seküler ve hümanist dünya görüşü anlamındaki modernizmi eleştirip sorgulayan, alternatif geliştirmeye çabalayan bütün düşünceler.

Postmodern ise; Postmodernizm'i destekleyen, postmodernizm yanlısı olan kişilere denilmektedir.

Postmodern darbe ne demek?

28 şubat 1997'de yapılan darbeye kan dökülmeden ve kimsenin canı yanmadan yapıldığı için verilen isim.

Postmodern darbe, 1997 senesinin şubat ayında yapılan Milli Güvenlik Heyetinin aylık toplantısında alınan ve 28 Şubat kararı olarak bilinen ve gelişen bu süreçte Radikal Gazetesi yazarı Türker Alkan’ın 13 Haziran 1997 tarihli ve "Posmodern Bir Askeri Müdahale” başlıklı yazısında tanımlanmasıyla gündeme gelmiş ve Cengiz Çandar’ın tesiriyle yabancı medyada kullanılmaya başlanmıştır.Postmodern darbe 1997’de Türkiye’de kullanılmasıyla birlikte dünya literatürlerinde yerini almıştır. 2000 yılındaki Sırbistan eylemleri, 2001 yılında Beyaz Rusya’daki eylemler, 2003 senesinde Gürcistan’da gelişen Gül Devrimi ile Kasım ayında Ukrayna’da gelişen Turuncu Devrimi olarak adlandırılan süreç yabancı medyada Postmodern darbe olarak adlandırıldı.

2006 yılında Venezuela’da Hugo Chavez karşıtları tarafından yapılan eylemlerde postmodern darbe teşebbüsü olarak tanımlanmıştır. Türkiye ve dünyada bu kavram farklı bir şekilde kullanılmaktadır. Bu terim, Türkiye’de silahlı güçlerin politik hükümete yapılan ve dikte ettirilen başka bir deyişle demokratik olmayan bir müessesenin demokrasinin işleyişine müdahalesini anlatmak için kullanılmıştır. Dünya üzerinde hükümet kaynaklı dış örgürtler tarafından desteklenen toplumsal hareketlere müdahale olarak kullanılmaktadır.

28 Şubat'a neden Postmodern darbe denliyor?

Türkiye tarihine “postmodern darbe" olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izleri bırakan 28 Şubat'ı geride bırakalı 21 yıl oldu. Yeni bir siyasi dönemin kapısını aralayan ve yoğun tartışmalara neden olan 28 Şubat'a giden süreçte Türkiye, tarihinin önemli günlerinden birini yaşadı.

Hakkında duruşmaları devam eden davalar açıldı. Türkiye'nin son askeri müdahalesi olan 28 Şubat, 1997'de Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hükümetinin silahlı kuvvetler tarafından istifaya zorlanmasıyla yaşandı. 27 Mart, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerinin aksine, askerler 28 Şubat'ta yönetime bizzat el koymadı. Bunun yerine medya üzerinden bir savaş verildi. Askerlerin hükümeti görevden zorla almaması da 28 Şubat'ın "postmodern darbe" olarak anılmasına yol açtı. Askerlerin deyimiyle "demokrasiye balans ayarı" yapıldı. Necmettin Erbakan'ın genel başkanı olduğu Refah Partisi, tüm medya baskısına rağmen 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmayı başarmıştı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini Erbakan'a vermemek için çok uğraşsa da sonunda mecbur kaldı. Refah'ın hükümeti kurması ve Erbakan'ın Başbakan olmasıyla birlikte Türkiye'de toplu bir cinnet senaryosu sahneye kondu. Halkın seçtiği bir partinin ülkeyi halk adına yönetecek olması başta işadamları olmak üzere pek çok cenahı rahatsız etmişti. TÜSİAD'ın, medyanın, askerlerin üçlü koalisyonuyla seçimle gelen iktidar, korku senaryoları ve nihayetinde askeri tanklarla yıkıldı. Ardından Refah Partisi kapatıldı, yöneticilerine siyasi yasak konuldu. Başarılı bir algı operasyonuydu, çünkü bütün fatura da o günlerde darbe yapılan insanlara kesildi. 28 Şubat'ta onlarca banka batırıldı, Türkiye milyarlarca dolar zarara uğratıldı. Gayrı safi milli hasılanın üçte biri buharlaştırıldı. Dönemin kuvvetli ve kudretli bir paşası '28 Şubat bin yıl sürecek' demişti. 28 Şubat bin yıl sürmedi şüphesiz ama ülkeye verdiği zararlar hala sürüyor.

28 Şubat Postmodern darbe sonrasında neler değişti?

*4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı.
*13 Mart’ta Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından MGK kararlarını ”imzaladı” şeklinde sunuldu. Ancak 2013’te başlatılan ”28 Şubat Post Modern Askeri Darbesi Davası” soruşturmasında Erbakan’ın kararları imzalamadığı MGK tutanakları incelenerek teyit edildi. Nitekim dönemin gazetecilerinden olan Mehmet Ali Birand da CNN Türkte katıldığı Cüneyt Özdemir’in programında bu bilgiyi teyit etmiş, kendilerinin (gazetecilerin) kandırıldığını söylemişti.
*21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini'' söyleyerek, RP’nin kapatılması için dava açtı.
*3 Haziran’da Susurluk Davası 7 ay aradan sonra DGM’de başladı.
*7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
*10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
*18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
*19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
*30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükümeti’ni kurdu.
*2012 yılında ise TBMM, darbeleri araştırma komisyonu kurmuş ve 28 Şubat başta olmak üzere askeri darbeleri araştırmaya başlamıştır.Bu sürecin yargılanması ise 28 Şubatta etkin rol oynayanların tutuklu yargılanması ile başlamıştır.
*2 Ekim 2012 tarihinde Dönemin Başbakan Yardımcısı ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ‘mağdur’ sıfatıyla ifade vermiştir.

Bu içeriğimize de göz atabilirsiniz clear_all

Yorumlar