Kılıçdaroğlu’ndan Hulusi Akar’a: Keşke Halisdemir’i örnek alsaydın

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yazar Muharrem Sarıkaya’ya konuştu. CHP’li Özgür Özel ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın tartışmasına değinen Kılıçdaroğlu, “Ömer Halisdemir’in örnek alınması lazım” dedi.

Kılıçdaroğlu’ndan Hulusi Akar’a: Keşke Halisdemir’i örnek alsaydın
Son Güncelleme: 23 Ağustos 2019 Cuma 11:59
22 Aralık 2018 Cumartesi 09:20

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaorğlu, Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’ya gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun verdiği röportaj şöyle:

“Ömer Halisdemir’i bilmesi lazım Sayın Akar’ın. Askerlik ise Ömer Halisdemir’in örnek alınması lazım. Dolayısıyla o söylem, ‘Kafama silah dayadılar, kaç kişi buna hayır der, gittim teslim oldum’ ifadelerini açıkçası ben o dönemin Genelkurmay Başkanı’na yakıştıramıyorum. Siz Cumhuriyeti korumakla savunmakla görevli birisiniz bir anlamda. Bir darbe geliyor, acımasız bir darbe; dolayısıyla siz bugün bir anlamda ‘Başıma silah dayandı diye önleyemedim’ gibi bir gerekçe savunuyorsunuz ki bu doğru değil.

“Akar siyasete gir4dikten sonra eleştiriye açık kişidir”

16 Temmuz’da Meclis’te bütün siyasi parti liderleri konuşma yapıyordu… Konuşma metnimi hazırlarken Akif Hamzaçebi geldi, ‘Aşağıda konuşma yaparken şöyle bir cümle kullanır mısınız? Ordusu tarafından teslim alınmış bir komutan Genelkurmay Başkanlığı yapamaz’ diye… Dedim ki, ‘Son derece doğru; ama bunu bu ortamda, bu saatte söylemek doğru değil, çünkü Ordu ciddi bir sınav veriyor dolayısıyla bu tür açıklama siyaset alanında ciddi sorunlar yaratır’ diye kullanmamıştım. Ama bugün bunu ilk kez sizlerin önünde ifade ediyorum. Akar siyasete girdikten sonra artık her türlü eleştiriye açık kişidir.

(Sınırda hareketlilik varken, Akar’a eleştiri ne kadar doğru? TSK’yı yıpratmaz mı?) Hayır asla. Akar artık siyasetçidir, asker değildir. Biz özellikle askerlere yönelik konuşurken çok dikkatli bir dil kullanıyoruz. CHP’nin geleneğinde de zaten Genelkurmay başkanlarına yönelik bir eleştiri yapılacaksa bunu ancak Genel Başkan yapar, milletvekilleri, parti yöneticileri yapmaz. Sayın Akar artık ayrılmıştır, Milli Savunma Bakanıdır. Dolayısıyla her türlü eleştiriye açık olmalıdır. Eleştiriler Ordu’nun yıpranmasına yol açmaz tam aksine daha dikkatli, savunma sistemine ilişkin kendi içinde daha dikkatli bir politika izlemesine yol açar. Sonuçta Erdoğan siyasetçi ise Erdoğan’ın (Akar) dilini telaffuz ediyor, Erdoğan’ın görüşlerini Parlamento’ya yansıtıyor. Dolayısıyla bir siyasetçi kabul etmek lazım. Atanarak geldiği de malum. Atanmasaydı da büyük ihtimalle Erdoğan onu milletvekili gösterecekti. Sonra istifa ettirip tekrar yapacaktı. Önceden kendisine bazı sözlerin verildiği anlaşılıyor.

“Komisyona da gelmedi”

Başka bir şey daha var. 15 Temmuz darbe girişiminin aydınlatılması için Parlamento’da bir komisyon kuruldu. Akar o komisyona gelip bilgi vermedi. Şimdi başına silah dayandığı için, gereğini yapamadım, itiraz edemedim, yani bir anlamda teslim oldum diyor. Parlamentoya gelip bunları anlatabilirdi, 15 Temmuz’un aydınlatılmasına katkıda verebilirdi. Niye gelip bilgi vermedi? Erdoğan’ın isteği üzerine…

“İyi bir sınav veremedik”

Son seçimlerde CHP’nin kendi içinde bir özeleştiri yapmadığı, bu mutsuzluğu besleyen bir süreci başlattığı şeklinde gözleminizi dile getirdiniz. Bu daha değişik ortamlarda pek çok gazete ve televizyonlarda yazıldı çizildi. Özeleştiri aslında yaptık, kendim bizzat yaptım. O gece iyi bir sınav veremedik. O gece belki kamuoyuna bilgi verilebilirdi, aydınlatılabilirdi. Bir kusur var ise eksiklik var ise o bize ait. Özellikle gençlerin CHP’ye oy verenlerin, CHP’ye tepki göstermesini de anlayışla karşılıyorum. Tepki göstermeleri son derece haklı ve doğal. Bir beklentileri var ve siz o beklentilere yanıt vermiyorsunuz. Artısı veya eksisiyle bir şekilde çıkıp bilgi verilmesi gerekiyordu. Orada bir kusur var ise o bize ait.

“Adil seçim ortamı olmaz”

Adil serbest bir seçim ortamı olur mu, hayır. Diğer referandumda adil ortam mı vardı, hayır. Diğer seçimlerde de mi adil davranıldı, hayır. Biz bütün koşullar eşit olsun, sonra seçime gidelim diye özel bir arayış içinde değiliz. Türkiye’nin koşullarını biliyoruz; bir dikta yönetimi olduğunu biliyoruz. Bunu da özellikle dile getiriyoruz. 20 Temmuz sonrası Türkiye bir sivil darbe süreci yaşıyor. Bu sivil darbe sürecinde geçmişte Evren ve arkadaşları ne yaptıysa şimdi Erdoğan tek başına aynı şeyleri yapıyor. Orada hiç değilse Kara, Deniz, Hava, Jandarma ve Evren vardı. Şimdi bir kişi karar alıyor. Devletin Hazinesi damada teslim edilmiş vaziyette. Ülke yangın yerine dönmüş, onun tek uğraştığı kişi benim. Zaman zaman gazeteciler, bir televizyoncu arkadaşımız, adı soyadı verilerek hedef gösteriliyor.

Daha şimdiden seçim sürecinde hangi zorluklarla karşılaşacağımızı biliyoruz, görüyoruz da bunu. Ama bizim geri adım atmamıza yol açmayacak. Tam tersine bizim tüm bu hukuksuzluk ve haksızlıkların üzerine gitmek zorundayız. Gitmezsek topluma karşı görevimizi yerine getirmemiş oluruz. Çünkü bizim görevimiz ezilen sınıfların yanında olmak, itiraz edenlerin fakat korku nedeni endişelerini dile getirmeyenlerin yanında olmak, haklarını hukuklarını savunmak. Dolayısıyla adil seçim ortamı olsun ondan sonra seçime gidelim diye bir özel arayış içinde değiliz. Koşulların eşit olmadığını vurgulayacağız. Anayasa referandumunda OHAL koşullarıyla gidildi. Dolayısıyla Anayasa değişikliğinin meşru bir değişiklik olmadığını her ortamda dile getirdik.

AYM’ye eleştiri

Eğer ahlakı yükseltecek, eşitliği savunacak, eşit ve adil bir seçim yapacaksak ve seçim sonunda ortaya çıkan tabloyu herkes içine sindirebilecekse adaletli bir seçim yapmak mümkün. Bunun için özel bir yasa çıkarmaya da gerek yok. Normalde her insan vicdanın sesini dinleyip, bunun koşullarını sağlayabilir. Ama Erdoğan ve arkadaşları kaybedeceklerini biliyorlar. Devletin imkanları derken, hangi imkanlar, parasal imkanlar ve bürokratik imkanlar. Yani ikisi beraber… Valisi, kaymakam AKP’nin il ve ilçe başkanları gibi çalışıyor, aynı zamanda zaten il başkanı Cumhurbaşkanı’nı temsil ediyor. Mali imkanlara bakıldığında sonuna kadar kullanılıyor.

Televizyonda seçim konuşma süresi konusundaki düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. İşin garip tarafı Anayasa Mahkemesi’nin bugüne kadar beklemesine, özel bir düzenleme aramasına gerek yok. Derhal iptal etmesi lazımdı. Hatta yürürlüğü durdurma yetkisi vermesi lazım. Ama o da Saray’ın baskısı altında karar vermekte herhalde zorlanıyor. Umarım süreç içinde karar verir.

“Mansur Yavaş CHP’nin üyesidir”

Mansur Bey (Yavaş) siyasette sonradan tanıdığım bir insan. Belediye Başkanlığı yaparken Beypazarı’nda başarılı oldu. Ben de eşimle, çocuğumla gitmiş, gezmiştim. Kadınların doğal ürünleri nasıl sattığını, eski konakların tarihi eser gibi korunduğunu orada görmüştüm. Başarılı bir Belediye Başkanı… Parti içinden değil de niye sağdan diye bir bakış oldu. Mansur Bey bizim partilimiz zaten. CHP’ye gelip üye olan birisinin sağdan soldan diye ayırmanın bize göre anlamı, mantığı yok. Mansur Bey Ankara’nın geleceği için ve gerçek anlamda Başkent kimliğine kavuşması için ideal bir aday. Duygularının esiri olmayan, neyi nasıl yapabileceğini bilen, kaynakları son derece verimli kullanmaya özen gösteren, bunu da Belediye Başkanlığı döneminde gösteren kişi. Elbette Parti Meclisi’ne bir aday gelince o adayın lehinde veya aleyhinde konuşanlar var. Öyle yerler var ki, PM’den bir grup aman bunu yapmayın, diğer grup aman bunu yapın der. İkisi de 20 yıllık CHP’li. Yani Mansur Bey için özel bir marj konulmuş değil. Ankara’da adaylar vardı. Bazı arkadaşlarımız onlardan birisinin uygun olacağını, bir başka arkadaşımız da bir başkasının uygun olacağını söylüyordu. Mansur Beyi aday göstererek risk alıyor muyuz, siyaset risk işi zaten. Mansur beyi, Ekrem İmamoğlu’nu da Zeydan Karalar’ı da gösterirken elbette bir risk alıyoruz. Bir risk değil aslında. Bize göre, partiyi yöneten gruba Merkez Yürütme Kurulu’na göre kazanma şansı en yüksek olan partililerimiz bunlar. Biz tek başımıza masa başında karar vermiyoruz. Anketler yapıyoruz, milletvekili, il, ilçe başkanı arkadaşlarımıza soruyoruz. Verilerle bir tercih geliştiriyoruz. PM ya da MYK ya giderken anket sonuçlarını açıklayın derlerse onları da açıklıyoruz, yani şunlardan yola çıktık diyoruz.

Bazen baş başa yakın olan anketler var belli illerde. Ama Mansur Bey Ankara’da hep açık ara önde çıkıyordu.

Yıldırım- Özhaseki eleştirisi

Samimi söyleyeyim, Özhaseki’yi Kızılay’a koysalar Sincan nerede diye bilmez. Akyurt nerededir diye bilmez. Hangi akılla getirdi onu da bilmiyorum. Bu Ankaralılara hakaret. Milyonluk Ankara’da bir belediye başkan adayı bulamadılar. Bit pazarına nur yağmıyor. Ekrem Beyi (İmamoğlu) duyunca Binali Beyin (Yıldırım) aday olmaması lazım. Ekrem Bey daha genç, daha dinamik, arkasında başarılar var. İstanbul’u çok iyi biliyor, doğma büyüme bir İstanbullu. Yerel yönetimler konusunda gerçekten her alanda Beylikdüzü’nde imzalar var. Esenler hafta sonu eğer nefes almak için Beylikdüzü’ne akıyorsa, bu onun başarısıdır. Binalı Beyin bunu görmemesi mümkün değil. İzmir’den Binali Beyin oraya gitmesi bence bir talihsizlik.

“Meşruiyet için Erdoğan her tavizi verir”

Ben Erdoğan ve kabinesi ile AB arasında samimi bir diyalog olacağını hiç düşünmüyorum. Diyaloğu nasıl yapacaklar? Biz hukuk sistemimizi AB ölçülerine getireceğiz diyorlar mı? Hukuk sistemimizi Venedik komisyonu’nun öngördüğü ölçüye getireceğiz diyorlar mı? Bunların hiç birisini söylemiyorsalar masaya sadece AB ile sıcak temas kurup, kendimize bir meşruiyet alanı yaratabilir miyiz diye bakıyorlar. Bence kaygının temelini o oluşturuyor. Erdoğan bence AB’de bir meşruiyet zemini arıyor. Çünkü bütün batılı demokratlar Erdoğan ve yönetiminin meşru olmadığını kabul ediyor. Meşru da değil zaten. Ne Anayasa değişikliği, ne de seçimler eşit koşulda ve meşru zeminde yapılmış değil. OHAL koşulunda yapılan ve kılpayı yapılan değişikliğin zaten meşru olmayacağını hepimiz biliyoruz. Binali Bey'in (Yıldırım) bir açıklmaması vardı. Yüzde 1-2’lik ile Anayasa değişikliği olmamalı, daha yüksek oyla kabulü gerekmeli demişti olmadı. Bütün bu zorlamalara rağmen Erdoğan ve ekibi hiçbir demokratik ülkede meşru bir yönetim olarak görülmüyor. Bir meşruiyet arayışı var. Bunun bir de sıkıntısı var. Erdoğan şu an emperyal ülkeler tarafından vazgeçilmez konumdadır. Çünkü bir meşruiyet arama çabası içinde her türlü tavizi verebilir.

“HDP’li seçmen ithal değil, o da bizim”

Diyarbakır’da Büyükşehir Belediye başkan adayımız olacak. Niye olmasın? Birden fazla aday var, en çok oyu kiminle alırız onun arayışı içindeyiz. Diyarbakır, Bitlis, Van ve diğer yerlerde de en çok oy alabilecek arkadaşımızı aday göstereceğiz.

Tek başına HDP’ye değil, AK Parti’ye oy veren seçmenden de oy istiyorum. Biz bütün seçmenlerden, geçmişte AK Parti,. MHP, ÖDP, DSP, BBP’ye oy vermiş olabilir. Oy veren tüm seçmenlerden istiyoruz. Tüm siyasal partiler bu çerçevede mücadele ederler. Geniş kitlelerden oy almak ve yerelde de iktidar olmak. HDP ile herhangi bir işbirliğimiz yok. Bize bu yönde eleştiri var. Her türlü eleştiri, tehdit geliyor.

Kılıçdaroğlu sokağa çıkmazsın, çıkarsan 15 Temmuz’dan kötü olursun diye tehditler de geliyor. Ama bunlar bizim genel politikamızı değiştirmez. Kaldı ki HDP’ye oy veren vatandaşlar da bizim vatandaşlarımız, bunlar dışarıdan ithal edilmiş değil ki. Bunlara da diyeceğiz ki bizim belediye başkanlarımız kimlik, inanç, yaşam tarzı üzerinden siyaset ,beldede yaşayan herkes için siyaset yapacak. Sadece yoksul mahallelerde pozitif ayrımcılık yapıp onlara daha fazla hizmet götüreceksiniz diyorum. İkincisi yaptığınız tüm harcamanın hesabını vereceksiniz. AKP’ye oy verirse milliyetçi vatansever, CHP’ye verirse terörist mi?”

 

Bu içeriğimize de göz atabilirsiniz clear_all

Yorumlar